23.04.2022
Neredeyse bir gün boyunca uyumuşum. Uyku da değil belki, saatlerce rüya görmüş gibi hissediyorum. Çenem hala ağrıyor, uyumadan önce ne yaptığımı hatırlamaya çalışıyorum. Tek cümlesinin bile beni paramparça ettiğini hatırlıyorum. Nefret diyorum bundan. Hep nefret ettim. Sevgime üzüntünün, acının, korkunun, pişmanlığın karışmasından nefret ediyorum. Bu yüzden onlarla hep anı yaşıyorum. Bu yüzden onlarla hep anı yaşadığımı anlıyorum. Bu yüzden yapılmış onca hata. Bu yüzden kullanılmış, kırılmış, mahvedilmiş ama çok sevilmişim. İnsanlara insanları paramparça etme, insanları kullanma, insanları yıpratma içgüdülerini pratik edecekleri alan tanımışım kendimi adeta sunarak. Aklımın, bedenimin, duygularımın büyük bir kısmını mahvetmişler, istila etmişler. Zor gelmiş ama anı yaşamışım işte. Hayatıma çok daha kötüsünü de yapabilirlerdi. Şans biraz da olsa yüzüme gülmüş. Ama tam anlamıyla korunmamışım.
Kim koruyacaktı ki beni, ben kendimi korumazsam? Hiç kimse. Ben bile kendimi korumamışım, kim neden beni korusun ki? Yüzümü silip yataktan çıkıyorum. Kapkaranlık ev. Abim de hala uyumamış, kapısını tıklatıyorum. Işığı açmıyorum ama sesimden anlıyor. Bir şey demiyor, çekmecesinden çıkarıp bir hap veriyor. Bir keresinde daha girmiştim onun odasına başka bir şey için. Telaşlıydı, gözleri kıpkırmızıydı. Onu da mahvetmişler. 'Bana yardım etmen lazım,' demişti. Onu da mahvetmişler. Ona yardım etmeliyim. Dinlemeliyim. Şunu yap, demeliyim. Onu yapma. Kendine bunu yapma. Yapma. Kendine bunu yapma. Sen kendine yardım etmezsen ben edemem. Birkaç gün sonra yine kapatmıştı kendini bana. Sorduğum soruları artık soramadım. Kendi köşesine çekilip zaten mahvolmuş kendini daha da mahvetmeye devam etti.
Odama geçiyorum. Sır gibi odama dönüyorum. Bu evde herkes birer sır. Öğretilen bir şey var o sır. Genetik olarak bize kalan bir şey varsa o sır. Seni mahvediyorum, bu bir sır. Ben bir şey yaptım ama söyleyemem, sır. Sır, sır, sır, sır... Gözlerinin içine bakıyorum koskocaman bir bilmece, çözemediğim bir sır. Sır ama çözmeliyiz. O çözecek. Bir sırrın varsa o bunu çözmek istiyor. Çözüyor da. Hayatımın büyük bir kısmında çözdü tüm sırlarımı ve beni mahvetti. Çözeceği zaman kendisini mahvedecek bir sırrım varsa gözlerini nasıl kapattığını, kulaklarını nasıl tıkadığını hatırlıyorum. Çığlıklarımdan kaçmak için koşa koşa binadan çıktığını ama çığlıklarımı hala duyduğunu daha sonra bana anlattığında nasıl da hiçbir şey hissetmemiştim. O muhteşem gücüyle, o muhteşem korkunçluğuyla nasıl tüm acılarımdan kaçtığını unutmuyorum. Annem geliyor aklıma. Onu ziyaret edişimiz. Aklı daha yeni yeni kendine gelmişti. Anne biz mi delirttik seni? Anne bizim yanımızdayken mi kaybediyorsun kendini? Bizim yanımız olmadığı için mi aklın yerinde şimdi? Annem bir sır. Annemin aklı bir sır. Sır olmayan bir şey varsa annemin aklındaki o gizemin bana bir gün uğrayacağı. Bir gün bana da gelecek. Bir gün benim de aklım böyle parlayacak -bir gün bana uğradı ve bir gün benim de aklım böyle parladı ama geçti-. Ama bir gün ben de geri dönülemez bir şekilde görmeyeceğim yaptıklarımı, bir gün ben de duymayacağım kendi söylediklerimi, bir gün ben de kendimi asacağım, bir gün benim de çocuklarım saklayacak evdeki tüm halatları, bıçakları, kimyasalları. Bir gün ben de kanlar içinde uzanacağım o yerde...
Sırlarım. Benim sırlarım. Benim güzel sırlarım. Odama dönüyorum. Hapı yutup ancak uyuyabiliyorum. Hayır uyumuyorum. Rüya görüyorum. Bir ara elim telefona gidiyor saat kaç bilmiyorum. Leyla'ya bir şey yazıp geri koyuyorum kafamı yastığa. Geri dönüyorum rüyalarıma. Odamın dışında konuşulanları yine duyuyorum. Yine ters bir şeyler olmuş ama önemli değil. Önemli değil. Onunla aynı koltukta uzanıyoruz. Ben bir şiir okuyorum rüyamda. O, bana onu nasıl kırdığımı anlatıyor. Nasıl da kırmışım kalbini. Bir şansımız olabilirmiş. Bak bir başkasıylayım şimdi. Bir başkası mutlu ediyor beni. Bana bir başkası yetiyor. Gayet tabii sen de yetebilirdin. Sen de mutlu edebilirdin beni. Hayır, edemezdim. Hayır mutlu edemezdim. Ama bunu ona söylemiyorum çünkü isterdim. Kendimi de onu da mutlu etmek isterdim. Yine o anlardan biri. Anı yaşadığım, anı yaşamak istediğim. Ama rüya bu nasıl olsa. Bari rüyada düşünmeyeyim bunu. Bari rüyamda mahvolmaktan ve mahvetmekten korkmayayım. Kaçmıyor muyum sanki? Kaçmıyor muyum gerçek hayatta mahvolmaktan ve mahvetmekten? Bilmiyor muyum ben nasıl oynandığını bu oyunun? Ben bilmiyor muyum sanıyorsun kalp kırmayı? En iyi yaptığım şey bu benim. Kalp kırmak. Ama tercih etmiyorum, sevmiyorum. Şarkıda da öyle diyordu. Tercih etmiyorum. Büyüklük bende kalsın istiyorum. Ben seni her gün mahvediyorum kafamın içindeki kilitli kutuda. Her gün. Her saniye. Seni mahvediyorum. Nothing's ever fulfilled. Tamamlamıyorum ben de bunu. Tamamlamaya yeltenmiyorum. Bitirmiyorum. Yarım kalsın istiyorum. Havada kaslın bütün küfürlerin. Benim tüm küfürlerim kafamın içinde yankılansın. Bakmayacağım gözlerimin ucuyla bile, okumanı istemiyorum. Zaten sen kafamın içine asla giremezdin.
Neredeyse tüm gün uyuyorum. Hayır, uyumuyorum. Rüya görüyorum. Mahvettiklerimi görüyorum rüyamda. Beni mahvedenleri. Bana dokunanları. Ağzımı kapatanları. Beni mahvedenler. Daha uyumadan önce biliyordum onları. Daha uyumadan önce duyuyordum seslerini. Daha uyumadan önce, daha onlar kapatmadan önce ben kapatıyordum ağzımı. Duvarın içinden geçiyor hıçkırıklarım. Boğuyorum kendimi. Bütün gün uyuyorum, bütün gün rüya görüyorum. Bütün gün beni mahvedenleri görüyorum. Daha sonra mahvettiklerimi. Yan yana uzanıyoruz bir kanepenin üzerinde. Birileri ayakta, karşımızda bir şeyler anlatıyor bize. Bize bir şeyler sunuyorlar. O kulağıma bir şeyler fısıldıyor. Onu mahvettiğimi söylüyor. Beni başkası mutlu ediyor. Sonra ne kadar üzgün olduğunu anlatıyor. Sonra beni affediyor. Bir espri yapıyorum. Gülüyor. Bu defa gülüyor. Gerçek hayatta hiç gülmezdin. Komik değildim senin için. Hayır, gülüyor. Komik. Komiksin.
Uyanıyorum. Elim karnıma gidiyor. Hiç deşmediler karnımı bıçakla. Hiç deşmezler umarım, diyorum. Bitkimi sulamam lazım. Saat kaç bilmiyorum. Ev sessiz, kimse yok sanki. Neredeyse tüm gün uyumuşum. Hayır, rüya görmüşüm. Aynaya bakmıyorum ama biliyorum gözlerim kıpkırmızı. Uyumadan öncesi aklıma geliyor. Ağladığım aklıma geliyor. Beni yine nasıl da farklı bir tonda okuduğunu söylemen geliyor. Beni yine farklı bir tonda okumuşsun. Ama ben seni doğru tonda okudum. Ben seni kendi tonunla okudum. Birkaç cümle ettin ve ben yine paramparça hissettim. Neyse, iyi geceler, dedin. Ama gece değil ki? Sen saatleri de hep yanlış okuyorsun. Sen beni hep yanlış okuyorsun. İyi geçmeyeceğini biliyorsun. Farklı tonda okuman için iyi geceler dedim. Umarım farklı bir tonda okumuşsundur.
Comments